Sunday, August 29, 2010

Sevgili Günlük/Dear Diary-28.08.2010

Tamam, sadece ikinci gün olmasına rağmen dün akşam bir şey yazmamış olabilirim. Ama insan da günlüğüne her gün bir şey yazmaz ki, bazen kalkar sabah yazar (ki şu anda onu yapıyorum), bazen canı istemez hiç yazmaz, değil mi?

Ok, even though it was only the second day, I didn't write anything yesterday. But people don't suppose to write everyday to their dairies right, sometimes they write it in the following morning (like me right now), or don't write at all, isn't it?

Neyse gelelim günün artıklarına:

Let's start with the ramblings:

-Bugün ekipmanlarla biraz daha oynadık, hiç sıkılmayacağım bu işten belli. Ayrıca dün kurgu da yaptım, teknoloji/alet seven yanım çok mutluydu yani.

-We played with the new equipments a little bit more, it seems like I never get tired of this. Also I made some simple editing yesterday, so my technology-geek side was quite happy.



-Akşam ailemle güzel bir gece geçirdim, gecenin en güzel yanı da bugün tatil yapacağımı öğrenmek oldu. (Saat 10'a kadar uyudum, dünya varmış!)

-I spent a nice evening with my family, and the best part of it was the news of my day-off for today! (I slept until 10!)  

-Zuhal Olcay'ın yeni dizisi başlamış da benim haberim yokmuş. Aslında dizinin çekiminin başladığını biliyordum tabii, ama Star yeni yayın döneminden önce dizilerin yeni bölümlerine başlamış, bak işte bundan haberim yoktu. (Bu arada teyzemin laf arasında bunu önemsiz bir şeymiş gibi söylemesi, annemin de "ya evet bak sana söylemeyi unuttum" gibi bir tavır takınması beni sinir etti. Kimse mi bir şey söylemez yahu, benimle 5 dakika konuşan herkes Zuhal Olcay takıntımı bilir oysa ki). Diziye gelirsek, "Umut Yolcuları" dizisinde Zuhal Olcay bir polisi oynuyor. Zuhal Olcay yüzünden polis dizisi de izleyeceğim yani. (Beni 5 dakikadır tanıyan herkes polislerden nefret ettiğimi de bilir). Olsun, içinde Zuhal Olcay olan herşey güzeldir mantığıyla dün netten ilk bölümü izledim. İzlenimlere gelince, Zuhal Olcay'ı Marishka Hargitay'e benzetmeye çalışmışlar, ama güzele ne yakışmaz öyle de güzel olmuş. Yalnız kamera biraz daha atlayıp zıplarsa gözlerim yerinden çıkacak, epilepsi krizi filan geçireceğim, Ümmü Burhan'mış yönetmen (Hatırla Sevgili'nin yönetmeni), kendisinden tempoyu yüksek tutması için başka bir yol bulmasını rica ediyorum. Bir de müzik feci, hiç olmazsa CSI'ın müzikleri güzel. Sevdiğim bir yan var dizide yalnız, yine polislik mevzuları çok yapay ahlaki değerler şeklinde verilse de, çocuk bürosunda bazı şerefsiz polisler gösterilerek tüm polislerin melek olmadığı gösterilmiş en azından. (O da bir şey). Sonuçta en sevdiğim dizi olmayacak, ama Zuhal Olcay'cığım için izlenir. Bir de Yetkin Dikiciler'le süper ikili olurlar (Bu arada ah Çatısız Kadınlar ne diziydi değil mi, bence onun remake'i, spin-off'u filan çıksın)

-O.k. this part is about my favorite Turkish actress, so you won't get it even if I translate it. So...

- Mesele Zuhal Olcay olunca lafı çok uzattım tabii. Salam Pax'ın günlüğünde savaş iyice kızıştı, sinirlerim bozuluyor. Zaten bu aralar çok duygusalım sanırım, sokak köpeklerine üzülüyorum, sokak çocuklarına üzülüyorum, sonra kendime üzülüyorum (Mirkelam'dan alıntı: üzüldüğüme üzülüyorum). Şizofreni belgeselinde izlemiştim, insanı şizofreniye sürükleyen şeylerden biri, büyük şehirin bu kötülüklerini bazı insanların görmezden gelememesiymiş. Öyle işte... 

-The war becomes more and more brutal in Salam Pax's dairy, which unsettles me. In fact I think I'm very emotional nowadays, I'm sorry for the stray dogs, I feel sorry for children living on street, then I feel sorry for myself for feeling sorry. I watched in a schizophrenia documentary that one of schizophrenia's reason is not being able to block the negative sides of living in a big city. So....

No comments:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails